"Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya’ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmamın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızılllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.”
cennetten uzak
23 Şubat 2021
06 Şubat 2021
Tuvaletler ve insanlar aynıdır
Tuvaletlerle insanların aynı olduğunu yakın zamanda öğrendim.
çok katlı bir binada çalışıyorum. bizim katın tuvaleti dolu olduğu için aşağı katın tuvaletini kullandım
içimde garip bir his oluyor böyle zamanlarda kendimi oraya yabancı hissediyordum
bu tıpkı çok samimi olmadığım birini ziyarete benziyordu
bir yabancının evinde tuvalete gitmekte böyle bir his verir bana
aslında sadece bir tuvalet hangi katta olduğunun ne önemi var oysa
her zaman kullandığım tuvaletin samimiyeti bir başka oluyordu
oysa tıpkı her zaman gördüğün insanlarla
daha kolay iletişim kurmak gibi
sıçtığın yere yakınlık duymak gibi bir his var bence
arkadaşlarına yakınlık duymaya benziyor bu
diğer katlarda da çalıştığım dönemler olmuştu ama yine de bu yabancılık hisseni duyuyorum
çünkü bu bir zamanlar daha çok vakit geçirdiğin insanlardan ayrıldıktan sonra duyduğum hisse benziyordu
bu bakımdan insanlarla klozetler arasında bir fark yoktu aslında
"En basit, gerçekten en basit, iki parçaya bölünemeyecek kadar basit şeyler, ben yaşarken arapsaçına dönüyor. Bazen günaydın demek bile gözümü korkutuyor. O kelimeyi yüksek sesle söylemek ayıpmış gibi, sesim sönüveriyor. Var olmaktan duyulan bir tür utanç bu - başka tarif gelmiyor aklıma!"
[Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı]
03 Şubat 2021
İki Şubat İki Bin Yirmi Bir
Uyandığımda 12.00’ye geliyordu. TDK’ye göre 12:00 şeklinde iki nokta ile yazmak yanlış. Bunu bir televizyon kanalının sosyal medya hesabı için günlük yayın akışlarını hazırladığım zamanlarda öğrenmiştim. Kahvaltı yapıp YouTube çöplüğünde zaman öldürene kadar neredeyse 15.00 oldu. Arada başka şeyler de yaptım tabii, utanılacak şeyler değil.
Kapıcı, kapıya yeni korona önlemleriyle ilgili, eyaletin internet sitesinden çıktı aldığı Türkçe bir kağıt asmış. Bu kağıt, koskoca Almanya’da doğru düzgün Almanca-Türkçe çeviri yapabilecek bir ademoğlu olmadığı yönündeki savımı bir kez daha güçlendirdi. Belki de devlet bizi pek si*lemiyordu. Kağıttaki “işbu” ibaresini görünce, kilometrelerce uzakta olsam da, bir kez daha yakamı bırakmayan düşüncelere daldım. Yılmaz Erdoğan olsa buna “devlet asabiyeti” derdi.
Az biraz sonra, yeni taşınan Amerikalı kızın telefonda iletişim kurmaya çalıştığını belli eden seslerini duydum. En sonunda kendisini arayan kişiye “Do you speak English?” diye sordu. Dünyanın her yerinde anadilinde iletişim kurabiliyor olmak müthiş bir konfor, konfor alanını terk etmişken bile. Amerikalı komşum cüzdanını kaybetmiş, telefondaki şahıs da cüzdanı vermek için İngilizce yer tarif ediyordu.
Yürüyüşe çıkmadan önce hava durumuna baktım, yağışlıydı. 15.00’te ve 17.00’de yağış kesiliyor, ama 16.00’da yağış var. Saat 15.15. Şimdi çıkarsam biraz sonra yağmura yakalanacağım -çünkü yürüyüşüm iki saat sürüyor- lakin 17.00’ye kadar da beklemek istemiyorum. Mantık, duygu ve bilim arasında acayip bir denklem. Risk aldım. Yağmur yağmadı.
02 Şubat 2021
Sistem
Sistem bu ülkede bizi heba ediyor
gençliğimizi çalıyor
özellikle gençliğimizi
iyiye ve güzele olan duygularımızı öldürüyor
hayallerimizi karantinaya alıyor
çoğu zaman dinle yapıyor bunu
aileyle ve mahrum bırakarak
kalbimizi değil düşüncelerimizi öldürüyor
bir bağlılık yemini istiyor bizden
yozlaşmaya, bayağılığa, boş inançlara bağlılık yemini
çoğumuz bu düzenin dişlileri arasında ezilip gidiyor
ezilip bir müsveddeye dönüştüğümüzde
içimizde asıl suçlunun biz olduğumuza ilişkin bir inancı da ruhumuza üflemekten geri durmuyor
yaşanmayan hayatlar sürüyoruz kendimizi suçlayarak
ben baş kaldırmak istiyorum
sonra sistemin benden istediği ve bana verili olan
kaypaklık, yalancılık ve suçluluk hissiyle dolu olan ruhumun
bunu yapacak cesareti çoktan yitirdiğini anlıyorum
kırık bir kalp, tecavüze uğramış düşünceler, güvensizlik, korku,
yaşama sevincini yitirmiş hayal dünyasıyla bir başıma sokakta kalmış olduğumu hissediyorum
Boktan biriyim ben
29 Ocak 2021
maskeleri sevmek
göçmen olup olmamaklığımı tartıyor daha kaç metreden
alman olabilmeme ihtimal sağlayan ah canım maskem
bundan aldığım tadı evet başka hiçbir şeyden
cips makarna tuvalet kağıdı da bitmeden
bu da sana dert olsun lidl'daki kasiyer kız en peşininden
politically correct olarak gülümsemek istersen
korona hep bitmese mi keşkem
Stefan Zweig’in İntihar Mektubu
"Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurl...