23 Şubat 2021

Stefan Zweig’in İntihar Mektubu

"Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurlu bir ortam sunan harika ülke Brezilya’ya içten teşekkürlerimi sunmak. Her yeni günle bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim, ruhsal anavatanım Avrupa kendi kendini yok ettikten ve ana dilimin dünyası yok olduktan sonra, dünyanın hiçbir yerinde hayatımı bu kadar severek yeniden kuramazdım. Ama altmışıncı yaştan sonra tam anlamıyla yeniden başlamak çok özel bir güç gerektiriyor. Ve benim gücüm yıllar süren vatansız yolculuklardan sonra iyice tükendi. Bu nedenle hayatımı doğru zamanda ve doğru bir şekilde sonlandırmamın iyi olacağına inanıyorum. Ki hayatım boyunca tinsel uğraşım en büyük haz kaynağım ve kişisel özgürlüğüm en yüce değerim oldu. Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızılllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.”



06 Şubat 2021

Tuvaletler ve insanlar aynıdır

 Tuvaletlerle insanların aynı olduğunu yakın zamanda öğrendim.

çok katlı bir binada çalışıyorum. bizim katın tuvaleti dolu olduğu için aşağı katın tuvaletini kullandım

içimde garip bir his oluyor böyle zamanlarda kendimi oraya yabancı hissediyordum

bu tıpkı çok samimi olmadığım birini ziyarete benziyordu

bir yabancının evinde tuvalete gitmekte böyle bir his verir bana

aslında sadece bir tuvalet hangi katta olduğunun ne önemi var oysa 

her zaman kullandığım tuvaletin samimiyeti bir başka oluyordu 

oysa tıpkı her zaman gördüğün insanlarla 

daha kolay iletişim kurmak gibi

sıçtığın yere yakınlık duymak gibi bir his var bence 

arkadaşlarına yakınlık duymaya benziyor bu

diğer katlarda da çalıştığım dönemler olmuştu ama yine de bu yabancılık hisseni duyuyorum 

çünkü bu bir zamanlar daha çok vakit geçirdiğin insanlardan ayrıldıktan sonra duyduğum hisse benziyordu

bu bakımdan insanlarla klozetler arasında bir fark yoktu aslında



 "En basit, gerçekten en basit, iki parçaya bölünemeyecek kadar basit şeyler, ben yaşarken arapsaçına dönüyor. Bazen günaydın demek bile gözümü korkutuyor. O kelimeyi yüksek sesle söylemek ayıpmış gibi, sesim sönüveriyor. Var olmaktan duyulan bir tür utanç bu - başka tarif gelmiyor aklıma!" 
[Fernando Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı] 

 

03 Şubat 2021

İki Şubat İki Bin Yirmi Bir

Uyandığımda 12.00’ye geliyordu. TDK’ye göre 12:00 şeklinde iki nokta ile yazmak yanlış. Bunu bir televizyon kanalının sosyal medya hesabı için günlük yayın akışlarını hazırladığım zamanlarda öğrenmiştim. Kahvaltı yapıp YouTube çöplüğünde zaman öldürene kadar neredeyse 15.00 oldu. Arada başka şeyler de yaptım tabii, utanılacak şeyler değil.

Kapıcı, kapıya yeni korona önlemleriyle ilgili, eyaletin internet sitesinden çıktı aldığı Türkçe bir kağıt asmış. Bu kağıt, koskoca Almanya’da doğru düzgün Almanca-Türkçe çeviri yapabilecek bir ademoğlu olmadığı yönündeki savımı bir kez daha güçlendirdi. Belki de devlet bizi pek si*lemiyordu. Kağıttaki “işbu” ibaresini görünce, kilometrelerce uzakta olsam da, bir kez daha yakamı bırakmayan düşüncelere daldım. Yılmaz Erdoğan olsa buna “devlet asabiyeti” derdi.

Az biraz sonra, yeni taşınan Amerikalı kızın telefonda iletişim kurmaya çalıştığını belli eden seslerini duydum. En sonunda kendisini arayan kişiye “Do you speak English?” diye sordu. Dünyanın her yerinde anadilinde iletişim kurabiliyor olmak müthiş bir konfor, konfor alanını terk etmişken bile. Amerikalı komşum cüzdanını kaybetmiş, telefondaki şahıs da cüzdanı vermek için İngilizce yer tarif ediyordu.

Yürüyüşe çıkmadan önce hava durumuna baktım, yağışlıydı. 15.00’te ve 17.00’de yağış kesiliyor, ama 16.00’da yağış var. Saat 15.15. Şimdi çıkarsam biraz sonra yağmura yakalanacağım -çünkü yürüyüşüm iki saat sürüyor- lakin 17.00’ye kadar da beklemek istemiyorum. Mantık, duygu ve bilim arasında acayip bir denklem. Risk aldım. Yağmur yağmadı.

02 Şubat 2021

Sistem

Sistem bu ülkede bizi heba ediyor

gençliğimizi çalıyor

özellikle gençliğimizi

iyiye ve güzele olan duygularımızı öldürüyor

hayallerimizi karantinaya alıyor

çoğu zaman dinle yapıyor bunu 

aileyle ve mahrum bırakarak

kalbimizi değil düşüncelerimizi öldürüyor

bir bağlılık yemini istiyor bizden 

yozlaşmaya, bayağılığa, boş inançlara bağlılık yemini

çoğumuz bu düzenin dişlileri arasında ezilip gidiyor

ezilip bir müsveddeye dönüştüğümüzde

 içimizde asıl suçlunun biz olduğumuza ilişkin bir inancı da ruhumuza üflemekten geri durmuyor

yaşanmayan hayatlar sürüyoruz kendimizi suçlayarak

ben baş kaldırmak istiyorum 

sonra sistemin benden istediği ve bana verili olan 

kaypaklık, yalancılık ve suçluluk hissiyle dolu olan ruhumun 

bunu yapacak cesareti çoktan yitirdiğini anlıyorum

kırık bir kalp, tecavüze uğramış düşünceler, güvensizlik, korku,

 yaşama sevincini yitirmiş hayal dünyasıyla bir başıma sokakta kalmış olduğumu hissediyorum


Boktan biriyim ben

her gün ölümden uyanıyorum anne ölülerin arasında yaşamaya devam ediyorum
kimse ne zaman öldüğünü tam olarak bilmiyor
ama biliyor
herkes bir şeyler biliyor
damarlarımda artık kan dolaşmadığını biliyorum
asılsız haberler yapmacık tartışmalar ikiyüzlülük yavşaklık ve daha birçok boktan şey damarlarımda geziniyor ve böylece ben de boktan birine dönüştüğümü iliklerime kadar hissediyorum
ama yine de o can alıcı anın tam olarak ne zaman gerçekleştiğini bilmek istiyorum
ne zaman öldüğümü hatırlamak istiyorum
 
boktan biriyim ben sizin gibi değilim

29 Ocak 2021

maskeleri sevmek

göçmen olup olmamaklığımı tartıyor daha kaç metreden

alman olabilmeme ihtimal sağlayan ah canım maskem

bundan aldığım tadı evet başka hiçbir şeyden

cips makarna tuvalet kağıdı da bitmeden

bu da sana dert olsun lidl'daki kasiyer kız en peşininden

politically correct olarak gülümsemek istersen

korona hep bitmese mi keşkem

Stefan Zweig’in İntihar Mektubu

"Özgür iradem ve açık bir bilinçle bu yaşamdan ayrılırken, son bir sorumluluk yerine getirilmeyi bekliyor: Bana ve işimi yapmama huzurl...